Çok sayıda iyi futbolcu vardır. Yıldız futbolculara ise daha az olmakla birlikte büyük takımlarda rahatça rastlanabilir. Ancak özel futbolcular pek azdır ve her biri sayısız hikayeyi saklar.
Ama şüphesiz taraftarı en çok heyecanlandıran dedikodu, Didier Drogba söylentileriydi. Türkiye’de başarı olmak için gerekli olan, aslı olan veya mizahi biçimde söz edilen bütün ideal forvet özelliklerine sahipti. Hani bir oyuncuyu tanımlamak için başka oyuncuyu referans kullanırsınız ya. Ronaldo gibi güçlü, Messi gibi kıvrak... Drogba böyle bir referans noktasıydı. Hava toplarına Drogba gibi hakim biri gerekliydi. Toplara Drogba gibi vurabilen biri, fizik gücü Drogba gibi olmalıydı. Sonuçta forvet adayının doğrudan Drogba olması, tüm bu sorunları bir defada çözmek demekti.
Didier Drogba sadece çok üstün bir futbolcu değildi. Takımı için, ülkesi için bir semboldü. Transferi sadece saha içi bir etken değil, dünya çapında bir sansasyon ve reklam olacaktı.
Bu bekleyiş GSC’de de hayli enteresan devam ediyordu. O dönem transfer nöbetinin herhalde en unutulmaz adamları Drogba akar mesajları ile Osman ve şu anda aktif olmayan, sürekli olarak twitter duyumcularından bilgi sızdırmaya çalışan İrem’di. Twitter’da da bu bekleyiş tuhaf etkiler yaratıyor. Siyasi yazılar yazan bir gazeteci, Drogba geliyormuş diyor ve haber yalan çıkınca, “Komutanların göz altına alınacağını söyledim doğru çıktı kimse umursamadı, Drogba yalan çıktı diye yemediğim laf kalmadı” şikayetleri ile bu işlerden elini ayağını çekiyordu.
Bir önceki dönem Misimovic nöbeti mutlu sonla bitmişti. (en azından imza aşamasına kadar) Ama bu defa olmadı. Drogba Chelsea’de kaldı. Galatasaray o dönem çok iyi top oynuyor ve şampiyonluğa uzanıyordu ama taraftarın gözü Drogba’da kalmıştı. Zira Drogba, Chelsea’yı alıp sürüklüyor, Şampiyonlar Ligi Finalinde de kupayı kaldırıyordu. O dönem, gelmeyince, “neyse zaten yaşlıydı” diye kendini avutanlar da iç çekiyor, oynamak isteyen futbolcu için yaşın çok da önemli olmadığı gerçeği bir kere daha ortaya çıkıyordu.
Sene sonu Galatasaray gol kralı Burak Yılmaz ve Fransa’da iyi bir sezon geçiren Umut Bulut’u kadrosuna katarken, taraftarın gönlünde bambaşka bir yeri olan Elmander’in de varlığı, kulübü başka bir forvet arayışından uzak tutuyordu. Drogba ise şaşırtıcı bir karar alarak, Anelka’nın “Çin çok güzel gelsene” yalanlarına kanıyor ve adını telaffuz edemediğimiz bir takıma astronomik bir maaş ile gidiyordu.
O sene Galatasaray hala rakiplerine göre fazla güçlü de olsa geçen seneki gibi ezip geçemiyordu. Elmander’in katkı verememesi, Umut’un süper başlayıp gerisini getirememesi, sene başı Baros’un ayrılmış olması. Seri halde gol atan Burak’ı yalnız bırakmıştı. Burak ise aktif oyunda yer almak konusunda pek hevesli gözükmüyordu.
Galatasaray devre arası hücum gücünü artırmak için beklenmedik bir hedefin peşine düşüyor ve taraftarı heyecan ateşi sarıyordu. Süper yıldız Wesley Sneijder için taraftar uyku uyumuyor, gazeteciler Wesley’in oturduğu sokağa kamp kuruyordu. United’a gidecek, Tottenham’a gidecek, Ruslar alacak, Inter’de kalacak derken, Galatasaray sonunda Sneijder’ı koparıp alıyor ancak taraftar henüz bunu doyasıya kutlayamadan gelen başka dedikodular zevki katlıyordu.
Çin’de parasını alamadığı için serbest kalacak olan Drogba Avrupa’ya dönüş yolu arıyor. Galatasaray ise ani bir girişim ile kapılarını efsane isme açıyordu. Bu defa nöbet uzamadı, herşey çok hızlı gerçekleşti. Forumda duyumculuk oynamaya çalışanların, kulüpte Drogba’nın adı bile geçmiyor mesajları arasında Drogba Galatasaray’a imza attı.
Bu ölçüde iki oyuncunun aynı anda takıma katılması taraftarı da alışmadığı bir ikilemde bırakmıştı. Sneijder’ı mı yoksa Drogba’yı mı bağrına basacağını şaşırmıştı. Ancak Sneijder uzun süredir ciddi seviyede maç yapmıyor ve zamana ihtiyacı vardı. Drogba için de benzer düşünceler yok değildi ama Akhisar maçı ile tüm endişeler silinecekti.
Topu kaleye sokmak konusunda pek istekli gözükmeyen Galatasaray takımı, taraftarı sıkıntıya sokmuştu ki ikinci yarı Drogba oyuna dahil oldu. Girer girmez attığı inanılmaz kafa golü, Burak’a attırdığı gol ve rakibi sindiren oyun tarzı ile sadece yirmi dakikada ismen kendisine hayran herkesi oyunu ile de büyülemişti. O maçtan sonra aklıma kalan bir tweet, “adam sahada, elflerin üzerine yürüyen Sauron gibi duruyor” mesajı olmuştu.
Didier Drogba, Sneijder’ın da ufaktan toparlaması ile ikinci dönem elimi rahatlatıp bizi bir kez daha kupaya taşıyordu. Şampiyonlar liginde ise Real Madrid filelerine bıraktığı gol ile tüm Avrupa’ya karşı tekrar kükremiş, hala burada olduğunu göstermişti. O dönem 17 maçta 6 gol 6 asistlik performansı ile gelecek sene için heyecan veriyordu.
Galatasaray elindeki gol kralı Burak ve süper yıldız Drogba’ya güvenerek forvet takviyesi yapmıyordu. Emirates kupasında da bu güven boş gözükmüyor, Drogba belalısı olduğu Arsenal’i tekrar yıkarak kupayı Galatasaray’a getiriyordu. Ancak hem taraftarın hem teknik ekibin göz ardı ettiği gerçek, zamanın sürekli akıyor olmasıydı. Drogba top ayağına geldiğinde ne kadar etkili olursa olsun, üst üste oynamak zorunda kaldıkça geriliyordu.
Yine de özellikle söz konusu Şampiyonlar Ligi olduğunda Drogba ciddi bir fark yaratıyordu. Özellikle Juventus’un başına bela olan Drogba, ilk maçta Buffon’u çaresiz bırakırken, ikinci maçta kimsenin beklemediği bir topu Sneijder’a indirmeyi başarıyor, Sneijder da topu iğne deliğinden geçirerek Galatasaray’ı bir üst tura taşıyordu.
Devre arası Galatasaray tekrar Drogba’ya güveniyor, Drogba ise yorgunluğunun üzerine sakatlık sorunları ile uğraşamaya başlıyordu. Şampiyonlar Ligindeki Chelsea eşleşmesi ile tüm dünyada Chelsea-Galatasaray maçından ziyade, Drogba’nın Stamford Bridge’e dönüşü olarak yansıtılıyor, tabiri caizse Drogba ölü durumdayken bile tüm dünyayı kendinden bahsettiriyordu.
Ligin ikinci yarısında çok fazla katkı veremiyor ve sezonu 38 maçta 16 gol ve 7 asist ile sonlandırıyor.
Drogba, Galatasaray’daki futbol yaşamına nokta koyarken, bundan sonrası için neler yapacak henüz bilmiyoruz. Ama zaten dünya futbol tarihinde unutulmayacak olan Drogba, Galatasaray formasıyla, oyunuyla, takıma kattıkları ile, karakteri ile asla unutulmayacak bir figür olarak tarihimizde de yer alacak. Kendisini geç bulmamız ise her zaman belki biraz burukluk ile hatırlanacak.
İyi ki geldin ve iyi ki formamızı terlettin Drogba, bu kulüp ve taraftar seni unutmayacak. Yolun açık olsun.
Hoşçakal.
Özgür Kızılaslan
Didier Drogba, gerçekten özel bir isimdi. Futbola başlaması, yükselmesi, Fransa’da oynarken fark edilmesi ve Şampiyonlar Ligi kupasına kadar uzanan Chelsea serüveni ile her döneminde anlatılacak pek çok anektod vardır. Ancak hikayenin bizi ilgilendiren kısmı 2011-2012 sezonundan hemen önce başlıyor. Galatasaray kabus gibi bir dönemi geride bırakıyor. “Kümede kal” şeklinde alaycı tezahüratlara konu oluyor ve olağan üstü kongre sonucu mevcut başkan gönderilip yerine Ünal Aysal getiriliyordu. Ünal Aysal, zenginliği ile hemen dedikodulara sebep olmaya başlamış, Buffon gibi dünya yıldızlarının ismi Galatasaray ile anılmaya başlamıştı.
Ama şüphesiz taraftarı en çok heyecanlandıran dedikodu, Didier Drogba söylentileriydi. Türkiye’de başarı olmak için gerekli olan, aslı olan veya mizahi biçimde söz edilen bütün ideal forvet özelliklerine sahipti. Hani bir oyuncuyu tanımlamak için başka oyuncuyu referans kullanırsınız ya. Ronaldo gibi güçlü, Messi gibi kıvrak... Drogba böyle bir referans noktasıydı. Hava toplarına Drogba gibi hakim biri gerekliydi. Toplara Drogba gibi vurabilen biri, fizik gücü Drogba gibi olmalıydı. Sonuçta forvet adayının doğrudan Drogba olması, tüm bu sorunları bir defada çözmek demekti.
Didier Drogba sadece çok üstün bir futbolcu değildi. Takımı için, ülkesi için bir semboldü. Transferi sadece saha içi bir etken değil, dünya çapında bir sansasyon ve reklam olacaktı.
Bu bekleyiş GSC’de de hayli enteresan devam ediyordu. O dönem transfer nöbetinin herhalde en unutulmaz adamları Drogba akar mesajları ile Osman ve şu anda aktif olmayan, sürekli olarak twitter duyumcularından bilgi sızdırmaya çalışan İrem’di. Twitter’da da bu bekleyiş tuhaf etkiler yaratıyor. Siyasi yazılar yazan bir gazeteci, Drogba geliyormuş diyor ve haber yalan çıkınca, “Komutanların göz altına alınacağını söyledim doğru çıktı kimse umursamadı, Drogba yalan çıktı diye yemediğim laf kalmadı” şikayetleri ile bu işlerden elini ayağını çekiyordu.
Bir önceki dönem Misimovic nöbeti mutlu sonla bitmişti. (en azından imza aşamasına kadar) Ama bu defa olmadı. Drogba Chelsea’de kaldı. Galatasaray o dönem çok iyi top oynuyor ve şampiyonluğa uzanıyordu ama taraftarın gözü Drogba’da kalmıştı. Zira Drogba, Chelsea’yı alıp sürüklüyor, Şampiyonlar Ligi Finalinde de kupayı kaldırıyordu. O dönem, gelmeyince, “neyse zaten yaşlıydı” diye kendini avutanlar da iç çekiyor, oynamak isteyen futbolcu için yaşın çok da önemli olmadığı gerçeği bir kere daha ortaya çıkıyordu.
Sene sonu Galatasaray gol kralı Burak Yılmaz ve Fransa’da iyi bir sezon geçiren Umut Bulut’u kadrosuna katarken, taraftarın gönlünde bambaşka bir yeri olan Elmander’in de varlığı, kulübü başka bir forvet arayışından uzak tutuyordu. Drogba ise şaşırtıcı bir karar alarak, Anelka’nın “Çin çok güzel gelsene” yalanlarına kanıyor ve adını telaffuz edemediğimiz bir takıma astronomik bir maaş ile gidiyordu.
O sene Galatasaray hala rakiplerine göre fazla güçlü de olsa geçen seneki gibi ezip geçemiyordu. Elmander’in katkı verememesi, Umut’un süper başlayıp gerisini getirememesi, sene başı Baros’un ayrılmış olması. Seri halde gol atan Burak’ı yalnız bırakmıştı. Burak ise aktif oyunda yer almak konusunda pek hevesli gözükmüyordu.
Galatasaray devre arası hücum gücünü artırmak için beklenmedik bir hedefin peşine düşüyor ve taraftarı heyecan ateşi sarıyordu. Süper yıldız Wesley Sneijder için taraftar uyku uyumuyor, gazeteciler Wesley’in oturduğu sokağa kamp kuruyordu. United’a gidecek, Tottenham’a gidecek, Ruslar alacak, Inter’de kalacak derken, Galatasaray sonunda Sneijder’ı koparıp alıyor ancak taraftar henüz bunu doyasıya kutlayamadan gelen başka dedikodular zevki katlıyordu.
Çin’de parasını alamadığı için serbest kalacak olan Drogba Avrupa’ya dönüş yolu arıyor. Galatasaray ise ani bir girişim ile kapılarını efsane isme açıyordu. Bu defa nöbet uzamadı, herşey çok hızlı gerçekleşti. Forumda duyumculuk oynamaya çalışanların, kulüpte Drogba’nın adı bile geçmiyor mesajları arasında Drogba Galatasaray’a imza attı.
Bu ölçüde iki oyuncunun aynı anda takıma katılması taraftarı da alışmadığı bir ikilemde bırakmıştı. Sneijder’ı mı yoksa Drogba’yı mı bağrına basacağını şaşırmıştı. Ancak Sneijder uzun süredir ciddi seviyede maç yapmıyor ve zamana ihtiyacı vardı. Drogba için de benzer düşünceler yok değildi ama Akhisar maçı ile tüm endişeler silinecekti.
Topu kaleye sokmak konusunda pek istekli gözükmeyen Galatasaray takımı, taraftarı sıkıntıya sokmuştu ki ikinci yarı Drogba oyuna dahil oldu. Girer girmez attığı inanılmaz kafa golü, Burak’a attırdığı gol ve rakibi sindiren oyun tarzı ile sadece yirmi dakikada ismen kendisine hayran herkesi oyunu ile de büyülemişti. O maçtan sonra aklıma kalan bir tweet, “adam sahada, elflerin üzerine yürüyen Sauron gibi duruyor” mesajı olmuştu.
Didier Drogba, Sneijder’ın da ufaktan toparlaması ile ikinci dönem elimi rahatlatıp bizi bir kez daha kupaya taşıyordu. Şampiyonlar liginde ise Real Madrid filelerine bıraktığı gol ile tüm Avrupa’ya karşı tekrar kükremiş, hala burada olduğunu göstermişti. O dönem 17 maçta 6 gol 6 asistlik performansı ile gelecek sene için heyecan veriyordu.
Galatasaray elindeki gol kralı Burak ve süper yıldız Drogba’ya güvenerek forvet takviyesi yapmıyordu. Emirates kupasında da bu güven boş gözükmüyor, Drogba belalısı olduğu Arsenal’i tekrar yıkarak kupayı Galatasaray’a getiriyordu. Ancak hem taraftarın hem teknik ekibin göz ardı ettiği gerçek, zamanın sürekli akıyor olmasıydı. Drogba top ayağına geldiğinde ne kadar etkili olursa olsun, üst üste oynamak zorunda kaldıkça geriliyordu.
Yine de özellikle söz konusu Şampiyonlar Ligi olduğunda Drogba ciddi bir fark yaratıyordu. Özellikle Juventus’un başına bela olan Drogba, ilk maçta Buffon’u çaresiz bırakırken, ikinci maçta kimsenin beklemediği bir topu Sneijder’a indirmeyi başarıyor, Sneijder da topu iğne deliğinden geçirerek Galatasaray’ı bir üst tura taşıyordu.
Devre arası Galatasaray tekrar Drogba’ya güveniyor, Drogba ise yorgunluğunun üzerine sakatlık sorunları ile uğraşamaya başlıyordu. Şampiyonlar Ligindeki Chelsea eşleşmesi ile tüm dünyada Chelsea-Galatasaray maçından ziyade, Drogba’nın Stamford Bridge’e dönüşü olarak yansıtılıyor, tabiri caizse Drogba ölü durumdayken bile tüm dünyayı kendinden bahsettiriyordu.
Ligin ikinci yarısında çok fazla katkı veremiyor ve sezonu 38 maçta 16 gol ve 7 asist ile sonlandırıyor.
Drogba, Galatasaray’daki futbol yaşamına nokta koyarken, bundan sonrası için neler yapacak henüz bilmiyoruz. Ama zaten dünya futbol tarihinde unutulmayacak olan Drogba, Galatasaray formasıyla, oyunuyla, takıma kattıkları ile, karakteri ile asla unutulmayacak bir figür olarak tarihimizde de yer alacak. Kendisini geç bulmamız ise her zaman belki biraz burukluk ile hatırlanacak.
İyi ki geldin ve iyi ki formamızı terlettin Drogba, bu kulüp ve taraftar seni unutmayacak. Yolun açık olsun.
Hoşçakal.
Özgür Kızılaslan